4. KZE Eğitiminden Arta Kalanlar
Aslında daha önce yazmayı planlıyordum. Ancak, proje toplantıları, eğitimler derken çocuklarımı özlemeye dahi fırsat bulamadığımı eğitimden dönünce fark ettim. Onların başımı döndüren şirin ve masum nazlanmalarından ancak fırsat bulup yazabiliyorum.
Öncelikle söylemem gereken, eğitime gelmeden önce eğitime ilişkin beklentilerim... Nitelikli bir eğitim bekliyordum. Çünkü okulda aldığımız ÖLÖ eğitimi çok iyiydi. “Bu eğitimde de ÖLÖ’deki 10 içeriği enine boyuna inceler, geçeriz; bir de meslektaş koçluğunu birazcık öğreniriz.” diye düşünmüştüm. İlk tahminde yanılmışım. Yedi gün boyunca yaşadıklarım, beklentilerimin çok üzerindeydi. Dinamizmi ve ritmi hiç düşmeyen, her gün, hatta her ders kendine yeni bir şeyler kattığım çok değerli bir eğitim oldu. Meslektaş Koçluğunun ise daha sabır isteyen çok ciddi bir eğitim olduğunu izleyerek gördüm.
Biraz daha ayrıntıya girecek olursam, behsetmek istediğim ayrıntılardan ilki KZE Eğitim programının içeriği ile ilgili. Bu kadar özenle seçilmiş öğretmenlere, eğlenceli ve “Her daim işime yarayacak, önemli bilgi ve becerileri öğreniyorum.” hissi verecek bir eğitimi planlamanın ne kadar yoğun bir uğraş, özen ve birikim gerektiğini tahmin edebiliyorum. Bu nedenle programı hazırlayanlara kocaman bir tebrik…
Gelelim programın uygulanmasına… İyi bir programın kötü bir uygulayıcının elinde amacından uzaklaşıp, değerinden çok şey yitireceğini gözlemlediğim acı deneyimlerim çok oldu. Bu yüzden, bu eğitimin en can alıcı noktalarından biri, uzman eğitimcilerin işlenen içeriklere ait becerileri, aynı zamanda davranışlarına yansıtmış olmalarıydı. (Volkan Hocanın dudak bükmesi hariç.:)) Bu durum hem programa olan inancımı güçlendirdi; hem de programda yer alan becerilere ilişkin güzel örnekler görmeme olanak sağladı.
Eğitimin diğer bir boyutu ise eğitim süresi ve sonrasında edindiğim kazanımlar. Birincisi, ekip olabilmenin ne kadar önemli bir beceri olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim. Küçük gruplarla sınıf içindeki, projelerle de sınıf dışındaki öğretmen arkadaşlarımızla iletişim ve etkileşim kurarak uygulama odaklı çalışmamız, birbirimizi daha yakından tanımamıza olanak sağladığı gibi, adım attığımız ÖRAV’a yönelik güçlü bir aidiyet duygusu oluşmasına da zemin hazırladı. Bu aidiyet duygusunun oluşmasında, Kayhan Hoca liderliğindeki merkez ekibinin ve EYGEP katılımcılarının, meslek hayatımızda pek sık karşılaşmadığımız değer verici tutumlarının da büyük etkisi olduğunu ayrıca not etmek lazım.
Diğer bir kazanım ise edindiğimiz becerileri çok yönlü olarak kullanabilmemiz. Bu becerileri hem bir yetişkin eğitimcisi, hem bir öğretmen, hem de bir ebeveyn olarak kullanabilirsiniz. Tabii eğer isterseniz…
Son olarak, yukarıda yazdığım nedenlerin dışında tüm ÖRAV ekibini bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Türkiye’nin değişik yerlerinden mesleklerine değer katan birçok değerli eğitimciyi bir araya getirerek, nitelikli bir iş üzerinde odaklayabildikleri için. Proje sunumlarında bu arkadaşlarımızın yaratıcılık, mizah, gözlem v.b. becerilerini büyük bir keyifle izledim. (Bu arada, EYGEP’teki arkadaşlarımızın küçük sahne şovlarını ben hâlâ anlayamayamadım.:))
Bu yazıyı 50 metre ilerideki düğünün yoğun gürültü tacizi altında yazdım. O yüzden Kayhan Hoca’dan esinlenerek kısa kesiyorum.:) Bu arada “Ankara’nın Bağları” da çığlıklarla karşılanarak, çalmaya başladı. Bize uyku haram…
Görüntülenme Sayısı: hesaplanıyor...